Modanın hayatına küçük yaşlarda girmeye başladığını anlatan Dilek Hanif, “Moda ile 7-8 yaşlarında annemin mağazasında tanıştım. Okuldan çıkıp koşarak giderdim. Benim oyuncağım askılar ve kıyafetlerdi. Annemle hep beraberdim. Orada onunla zaman geçirmeyi, oradaki insanlarla zaman geçirmeyi ve ürün seçmeyi çok severdim. Annem o zamanlarda bu işe girmemi çok istemedi. Zannediyorum yorulacağımı düşündü. Ama şimdi çok mutlu.”
Dilek Hanif kendi ismiyle çıkardığı markasını, çalışma mottosunu ve dünyaya nasıl açıldığını ise şu sözlerle anlattı: “Ben kendime ait bir marka yapacağım demiştim. Onun üzerine Osmanbey’de Dilek Hanif markasında bir koleksiyon çıkardım. Daha sonra hayatıma bir anda gece kıyafetleri ve abiye girdi. O zamanlar Hülya Avşar Show vardı, onun kıyafetlerini bana teklif ettiler. Hülya Avşar’a kıyafet yapınca insanlardan da bir talep oldu. Ben ilk başta sadece yaptığım işin en iyisini yapmaya fokuslanmıştım. Bu benim hayat mottom. Sonra Paris’in bu işin merkezi olduğunu anladım. Global olmak için hazır giyimin de içinde olmak gerektiğini anladım. Hazır giyim olup Paris’e gitmek çok zor bir iş. Yurt dışında tanınmak mutluluk verici ve sorumluluk da getiriyor. Zarif ve elegan kadın olmazsa olmazım. Kadını öyle görmek istediğim için öyle şeyler seviyorum. Şifonlar, drape çalışmaları gibi… Uzaktan bakılınca bu Dilek Hanif elbisesi denilebilir.”
Türkiye’nin tekstilde global pazardaki yerinden söz eden Hanif, her kadının kendi tarzını bulması gerektiğini söyledi ve sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye’nin tekstil sektöründe çok önemli bir yeri var. Üretici olarak da çok önemli. Ama tekstil sektörünün ciddi tedbirler alması lazım. Çok ürün almayalım. Az, öz kaliteli ürün alıp onu kombinleyip kullanalım. Trendlerden ayrı kalalım demiyorum ancak seçici olmak gerekiyor. Kendinize ait bir stiliniz varsa küçük bir aksesuar veya fular ile de şık olunabilir. Pandemiden sonra insanlar rahat giyime alıştı. Kalıplar değişti, oversize oldu. Normal kıyafetler özlenecek bence.”
Yorumlar (0)