haberanahtari.com sitesinden İlknur Taş'ın köşe yazısı;
Yayınlandığı gün izleyicileri ekran başına kilitleyen, gençliğimin unutulmaz dizisi ‘Yalan Rüzgarı’nı bile geride bırakan ‘Kızılcık Şerbeti’ setinden gelen dedikodular kulaktan kulağa yayılıyor. Entrika ve ihanetin başrolde olduğu bu dizide, bazı oyuncuların ‘Kızılcık şerbeti içip, kan kustum’ atasözünü aratmayacak olaylara tanık olduklarını duyuyorum. Setin gizli sırlarını ve yaşananları sizlere aktarıyorum: Öyle ki, duyduğum set dedikoduları bana ‘O kadar da olamaz, inanamıyorum’ dedirtti. Efenim, iddiaya göre, dizinin anlayışlı, gerektiğinde sakin, kadın hakları savunucusu ve çocuklarına düşkün oyuncusunun kaprisleri set emekçilerinin sabrını zorlamış.
İddiaya göre, sette sıradan bir gün. Oyuncumuz makyaj odasına giriyor ve dizideki rolüne bürünmek üzere hazırlanıyor. Ancak olanlar oluyor. Makyözün yaptığı makyajı beğenmeyen ve sürekli müdahale eden oyuncu, bir anda sinirlerine hakim olamayarak fırçaları fırlatmaya ve bağırmaya başlıyor. Tartışma o kadar büyüyor ki, makyöz yaşanan bu teröre daha fazla dayanamayarak işi bırakmak zorunda kalıyor.
Olay bununla da sınırlı kalmıyor; Aynı oyuncu, yine iddiaya göre, kostüm sorumlusuyla da tartışıp elindeki elbise askısını fırlatıyor! Kostüm sorumlusunun sete devam edip etmediğini bilmiyorum ama, set çalışanlarının genel olarak mutsuz ve huzursuz olduğu söyleniyor.
Dünyayı kurtarmıyorsunuz!
Yine aynı sette, genç erkek oyuncu arkadaşımızın afrasından tafrasından geçilmiyormuş. Konuşulanlara göre, oynadığı bu dizi sayesinde tanınan genç oyuncu, set çalışanlarına kötü davranıyormuş. Sanki yılların jönüymüş gibi; emirler veriyor, kasılarak dolaşıyor ve set çalışanlarını küçümsüyormuş. Aklınıza gelebilecek tüm egosantrik hareketleri sergiliyormuş.
Sevgili oyuncu arkadaşlarım, dünyayı kurtarmıyorsunuz, uzaya da çıkmıyorsunuz. Siz de ekmek parası için çalışıyorsunuz, set emekçileri de… Siz dokuz aylıksınız, onlar da… Karavanlarınızda, yazın klimaların serinliğinde, kışın ise ısınarak geçirdiğiniz günlerde, set çalışanları kar, kış, sıcak demeden sizin daha iyi görünmeniz için emek harcıyor. Bu durumda bu kadar ego sergilemeye gerek yok. Hepimiz günün sonunda toprak olacağız. Hayat kısa; iyi ve anlayışlı olmak bu kadar zor olmamalı...
Magazin programlarında mikrofonu görünce dünyanın en iyi, en şirin, en anlayışlı insanıymış gibi rol yapmayı bırakın. Gerçek hayatta karşınızdaki insana insan muamelesi yaptığınızda, sizden iyisi ve şirini olmaz. Biraz empati göstermek yeter!
Ferdi Baba'nın yalnızlık senfonisi
Beyin damarına stent takılan Ferdi Tayfur’un son halini görünce, bir kız evladı annesi olarak içim burkuldu. Yıllarca Türkiye’yi şarkılarıyla peşinden sürükleyen, unutulmaz parçalara imza atan bu büyük sanatçının gelinen noktası YALNIZLIK. Ne eşi, ne de kızı yanında. Öyle ki, ameliyat haberini sosyal medyadan öğreniyorlar. Tek başına bir hastane odasında, belki de gözü kapıda, “Acaba gelirler mi?” umuduyla bekliyor.
Bir anne ve babanın evladına küsmesi, aklımın almadığı bir durum. Zorluklarla büyüttüğün, gözbebeğin gibi baktığın, tırnağına zarar gelmesin diye kendini feda ettiğin çocuğunla konuşmamak ne acı. Bir evladın babasına, bir babanın evladına düşman olmasına ne neden olabilir? Düşünüyorum, cevabım her seferinde aynı: ‘Hiçbir şey’. Ne yaşanmış olabilir ki, Ferdi Tayfur, kızı Tuğçe’nin soyadını “Ticari amaçlı kullanıyor” diyerek geri almak istiyor. Hayat arkadaşın Necla Nazır’la anlaşamazsın; hayatından çıkarabilirsin ama çocuğunu asla…
İnsanoğlu yaş aldıkça çocuklaşıyor, çocuklaşınca da inatçı oluyor (Kendi babamdan biliyorum). Ferdi Tayfur, kızı Tuğçe’yle inatlaşıyor olabilir ve ona bir adım atmasını bekliyor. Tuğçe’den duyacağı güzel bir kelime, ufak bir kıvılcım veya içten bir sarılma, belki de Tayfur’un yelkenlerini suya indirecek. Ne yaşanırsa yaşansın, et tırnaktan ayrılmaz.
Bir önceki yılı aratan 2024’ün son bir kaç günündeyiz, 2025, yeni başlangıçların ve umut dolu dönüşümlerin yılı olsun. Sevgiyle sarılınan ilişkilerin yeniden canlandığı, anlayış ve affın ön planda olduğu bir yıl olsun.
Yorumlar (0)